Eleştirmen Georg Lukács, romanı Tanrı’nın terk ettiği bir dünyanın epiği olarak adlandırmıştı. Alphan Akgül ise erken dönem Türk romanını geleneksel dünyası yıkılan bir toplumun trajedisi olarak tanımlıyor. Geleneğin potasından çıkıp yeni bir çağın kalıbına dökülürken zarar gören gençlerin ağıtı olarak görülebilir bu romanlar. Trajedi bir yandan kendi geleceklerini kurma hevesine kapılan gençlerin önüne yazgının kaçınılmazlığı ilkesini dikerek onları umutsuzluğa sürükler, ama öte taraftan özgürlüğünü az da olsa tatmak isteyen masum gençlerin felaketini gösterip bir mağduriyet hissi yaratır. Şimdinin felaketi geleceğin umudu olur ve trajedi bir karamsarlık ideolojisi olduğu hâlde gelecek kuşaklar için bir umut ilkesine dönüşür.
Dağınık bir çağın dağınık trajedileri karşısında olduğumuzu da vurguluyor Akgül. Roman yazmayı henüz öğrenmiş bir yazar kuşağının trajik olay örgüsü eskizleri gibidir bu eserler. İlk romancılar trajedi ile komedi arasında salınıp dururlar, yıkıcı olayları felsefi bir anlam arayışıyla birleştiremezler ama yine de yazdıkları romanların ana çatısı trajik olay örgüsüne yaslanır. Sanki bir karabasanı anlatmaya niyetlenmişlerdir de dinleyeni ürkütmemek için çareler aramaktadırlar. Akgül, bu romanları didikliyor ve anlatılmak istenen trajik karabasanları yeniden kurmayı deniyor.